Bir yerde yaşarken geçirdiğiniz zaman ile turistik amaçlı bir kaç gün veya hafta içerisinde geçirdiğiniz zamanlar oldukça farklı deneyimlere sahiplik eder.
Örneğin benim Atina‘dan beklentilerim ile sayılı günler için Atina’ya gelen turistlerin beklentileri oldukça farklı olacaktır. Ki bu da çok normal zaten :)
Bu yazıda tavsiye edeceğim mekanların tabiki farklı noktaları bulunuyor. Fakat hepsinin içerdiği ortak bi’ nokta var.
Bu mekanlara gittiğinizde Yunanistan‘ı ve Yunanları daha iyi anlayabileceğinizi düşünüyorum.
Nasıl mı olacak? Şöyle düşünelim. İstanbul’u, Türkiye’yi veya ülkenin geleneklerini, adetlerini hangisinde daha iyi anlarsınız? Ortaköy-Bebek sahilinde bulunan o ünlü gece kulüplerinde yer alan lokantalarda mı? Yoksa İstiklal’in arka sokaklarında bulunan meyhanelerde ya da Nevizade’de mi?
İşte bu yazıdaki mekanlar daha çok İstiklal’in arka sokaklarında yer alan meyhanaler gibi. Ya da Umut ocakbaşı :)
Ya da bir başkası.. Mesela İstanbul’da yaşarken gitmekten keyif aldığım bazı mekanlar vardı. Bunlardan bi tanesi İstiklal’de yer alan Rejans restoranttı. Rus mutfağından yemekler, masaya oturduğunuzda gelen buzlu limonlu vodka ve canlı müzik… Rejans restorant, yıllar önce Kızıl Ordu’dan kaçıp İstanbul’da ilk açıldığı yerde değil artık. Malumunuz kentsel dönüşüm… Fakaaaaat! Kentsel dönüşüm henüz buralara uğramadığı için yıllanmış mekanlar halen aynı güzelliğiyle Atina’da bulunuyor. Ve bende size birbirinden tarihi bu 4 mekanı paylaşıyorum. Sonuncusuna özellikle tavsiye ediyorum.
Stani
Stani, Atina’da 1930’lu yıllarda açılan ilk ve günümüze kadar devam eden sayılı tatlıcılardan birisi. Kurucusu olan Nicholas Karageorgou, mağazasını ilk açtığında önem verdiği konulardan bir tanesi, tüm tatlı ürünlerinde -Korinthia dağlarında- kendi üretimi olan süt ve süt ürünlerini kullanmak olmuş.
Bugün halen kendi üretimi olan ürünlerden yapılan tatlıların bulunduğu bu dükkan aynı zamanda modern mağaza tasarımına geçmeyerek bi anlamda devrimci ruhunu göstermiş.
Diporto
Şimdi.. şimdi.. şimdi.. En sevdiğim tavsiye türlerinden. Çok az kişinin bildiği. Sadece kulaktan kulağa yayılan bilgilerden. Eğer özellikle Diporto için yola koyulmadıysanız, büyük ihtimalle mekanı fark etmeyeceksiniz. Çünkü normal bir girişe sahip değil. Birazcık merdivenlerden aşağıya iniyorsunuz.
Diporto, yunan ev yemekleri ve akdeniz mutfağından tatlar bulabileceğiniz bir taverna. Açıldığı ilk gün, yani 1950’li yıllardan bu yana ilk sahibi olan Dimitris Bey halen işletmesinin başında. Eğer Atina’da sayılı günler için değil de biraz fazla kalacaksanız, Diporto’ya bi şans verebilirsiniz.
Athinaikon
Athinaikon’un hikayesi biraz ilginç. Ben de 2 defa gittikten sonra öğrendim. Çok inceden yukarıda bahsettiğim Rejans tarzı kendine has bir hikayesi bulunuyor.
Şimdi efendim, halen hayatta olan Lefteris Papadopoulos isminde bir yunan yazar-gazeteci bulunuyor. Bu Lefteris ve arkadaşları Athinaikon mekanında toplanıp hep beraber sohbetler ediyorlarmış. O zamanlar daha çok tavernadan ziyade ouzoların içildiği ve ufak ufak mezelerin yendiği Ouzeri konseptinde imiş. Hani Rejans gibi bir hikayeye sahip demiştim ya. İşte bu Athinaikon da o zamanki yerinden kalkıp biraz daha merkezi olan Omonia meydanına taşınmış.
İşte o gün bugündür Athinaikon konseptinde az değişiklik yapsa da halen şehrin en eski mekanlarından birisi. Kişisel tavsiyem, buraya gelecek olursanız kesinlikle BALIK ÇORBASI içmelisiniz.
Karamanlidika
En güzelini, en lezzetlisini, en en en keyiflisini sona bıraktım. Ve gittiğinizde verdiğiniz her siparişten ödediğiniz hesaba kadar memnun kalacağınız bir mekan. Bundan %110 eminim.
Karamanlidika, isminden de anlaşılacağı gibi kökü Karaman Rumlarına dayanıyor. İşletmecileri bugün itibariyle 4. kuşak. O yüzden çok fazla Türkiye ve Türkçe ile ilişkileri yok denebilir. Fakat menü öyle değil. Adana parmak sucuk, kavurmali pastirma, paçanga böreği vs vs..
Mekanın size sundukları ile fiyatları arasında ters orantı var. Ya da şöyle söyleyeyim. Aynı konsepte Türkiye’de 2-3 katı fiyat ödersiniz.
